Pages

Monday, October 29, 2012

Notre Dame Katedrali ve tabii Cafe de Flore-Les Deux Magots..

Bu postu hazırlarken
 benim için çok özel olan klasik bir Edith Piaf şarkısı dinledim...
Sizin için de ekliyorum ;)

Paris'in olmazsa olmazlarından Notre Dame Katedrali..
Yapımı 12.yy'a dayanıyor..19.yy'da bakımsızlık dolayısıyla yıkılması istenmiş olsa da
Victor Hugo'nun halkın kilise üzerindeki dikkatini çekmek için yazdığı 'Notre Dame'ın Kamburu' 
adlı eseri işe yaramış..
Çok fazla turist çeken muazzam bir gotik mimari..
Bu fotoda görebileceğiniz gibi batı cephesinin üç önemli kapısı var:
Meryem Ana Kapısı-Son Yargılama Kapısı ve Azize Anne Kapısı



Farklı açılardan da mükemmel görünen bu katedralin mimarisini daha net görebilmeniz için bir foto daha ekleyeceğim (google görselden) :


Facebook sayfamızda gectıgımız gunlerde paylaşmıştım. 
İşte katedralin hemen köşesinde yapılan foto çekimi:


Paris'te en beğendiğim gelin-damat oldular :)


Saint-Germain-des-Pres !
Paris'te en çok görmek istediğim semtlerden biriydi..Aynı adı taşıyan metro'da iniyorsunuz..
Karşınıza Saint-Germain-des-Pres Manastırı çıkıyor:


Ve bir iki adım ilerde..Yıllardır görmeği planladığım:
Les Deux Magots ve Cafe de Flore...
"Midnight in Paris" filmiyle geçtiğimiz yıl gözümüzde daha net canlandırdığımız;
Hemingway,Sartre,Simone de Beauvoir..gibi ünlü isimlerin sohbet edip kahve içtikleri o
meşhur 2 kafe...
Peki sizce yer var mıydı?
Tabiki hayır! Caddeyi şöööyyylee bir turlayıp tekrar tekrar dönüp bakıyorum ama
malesef bir masa bile boşalmıyor.Üstüne üstlük ayakta bekleyenler artıyor..
Pazar diye mi bu kadar yoğunluk vardı bilemiyorum..



Oranın kokusunu iiiyyyiiice bir içime çekiyorum ama yetmiyor..
Ne yapacağız derken köşedeki 
Le Bonapartre'a koşuyorum!Çünkü tek masa boşaldı ve heran biri oturabılır.
En azından etrafı gözlemleyebileceğim bir yer buldum diye seviniyorum..
Bu semt buram buram Fransız kokuyor...Yani zarif yaşlı beyler hala eşleri için sandalye çekiyor,
herkesin paçasından asalet akıyor,sohbet deseniz sanki havada bir büyü var gibi akıp gidiyor,
ses tonları bile farklı..ya da ben hala o dönemin romanlarını yaşıyorum ..
Ancak elimde kahve değil bloody Mary ile..



İyi akşamlar canlar..

Naz*


No comments:

Post a Comment

Note: Only a member of this blog may post a comment.